
Mimar Yahya Baş Stadı'nda, sahaya yansıyan oyunu gördüğümüzde; Süper Lig'e çıkmayı hedefleyen bir takımın arzulu oyunu yerine, 'Bitse de gitsek' der gibi performans sergileyen bir ekip seyrettik. Orta sahanın aksayan organlarının yanı sıra ileri uçtaki isteksizlik, maçı seyredenleri rahatsız etti. Güngören Belediyespor, her ne kadar kendi evinde olmuş olsa da baskılı gibi gözükse de Linyitspor'dan 1 puan alabilecek bir ekip değildi. Sahadaki isteksiz futbol, Linyitspor'a yakışmadı. Hele hele şampiyonluk adayı olan bir topluluğa, hiç...
Kırmızı siyahlılarda, mücadeleleriyle göze batan iki isim vardı. Onlardan biri Abdi diğeri ise Ahmet Yakak idi. Biri 36, öteki 32 yaşında... Emrah, ofansa yönelik çabalarıyla; içeride oynanan maçlara oranla daha fazla topla oynar gözüktü. Besler de yeni yerinde daha olumlu gibi duruyor. Ama her şeye rağmen şampiyonluk adayı olarak gözüken bir ekibin bu derece tedirgin ve arzulanandan daha sığ futbol oynaması pek de kabul edilebilir bir şey değil. Mütevazı olmasına olalım ama bazen dozu kaçırıyormuşuz gibi geliyor. Aşırı mütevazı yapının geri tepmeleri hesaplanıyor mu bilmem? Mesela özgüven eksikliğine sebep olması gibi... Bir de gereksiz inadın kimseye faydası olacağını sanmıyorum. Oyuncu profilleri yeniden gözden geçirilmeli.
Futbolseverler, dobra dobra söylemeye cesaret edemiyor ama ilk iki şansı ciddi boyutta yaraya dönüştü. Umarım bu yara, ileride kangren niteliğini almaz. Mersin İdman Yurdu'nun puan kaybetmesini beklemek, kalan maçlardan 9 puanı hedeflemek, Antep ve Çaykur'la oynayıp, kaybedersek play-off'un bile dışında kalabilmek gibi handikaplarımız var. Bizi, bu takım buralara getirdi. Bundan sonra da insanlara daha fazlasını vermeye kendini mecbur bıraktı. Kimse attan inip eşeğe binmek istemez. Kimse elindeki fırsatı uçurmayı yeğlemez. Bu maçı bahar nezlesi farzedelim ve güneşli günlere kucak açalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder