Nihat Mermer’in sorularını cevaplayan Çokuslu, yorgun ama mutlu biçimde cevaplar verdi. İşte, Mustafa Çokuslu’nun ağzından Linyitspor gerçekleri:
2009-2010/2010-2011 futbol sezonunda, Bank Asya 1. Lig ekibi TKİ Tavşanlı Linyitspor’un başkanlığını yürüten Mustafa Çokuslu, geçen iki yılın ardından, koltuğu Zafer Atalay’a devretti. 22 Haziran 2011’de yapılan kongrenin ardından, geçmişte iz bırakmış bir başkan olarak Nihat Mermer’in sorularını cevaplayan Çokuslu, yorgun ama mutlu biçimde cevaplar verdi. İşte, Mustafa Çokuslu’nun ağzından Linyitspor gerçekleri:
Nihat Mermer: Sizin başkanlığınızdan sonra, TKİ Tavşanlı Linyitspor, önemli ivmeler kazandı ve adınız kulüp tarihinde özel bir yerde duruyor. Sizinle birlikte geçen iki yıllık süreçte neler oldu?
Mustafa Çokuslu: Herşeyden evvel, benimle değil camia olarak bir başarı elde ettik. 2007 yılında kazanılan ivmenin verdiği rüzgarla bugünlere geldik. İki sezonluk 3. Lig macerasından sonra 2. Lig’in kapısını araladık. Misafir olduğumuz 2. Lig’in başlangıcında biraz sorunlar yaşadık ama sonraki süreçte grafiğimizi yükselttik. Play-off’un ardından, Bank Asya 1. Lig’e adımızı yazdırdık ve bu ligde de flaş takım olmayı başardık.
N.M.: Ben burada hemen araya girip, bir dönüm noktasından bahsetmek istiyorum. 2. Lig’de; 11. Haftada; deplasmanda oynanan Pendikspor maçı vardı. 1-0 kazamıştınız. O maçın gizemi neydi?
M.Ç.: 10. Hafta sonunda Erdoğan Yılmaz hocamızla yollarımızı ayırdıktan sonra, bir de hafta içinde meydana gelen Zeynel-Aydın kavgasının akabinde (Zeynel, topu düzgün ortalamadığı gerekçesiyle Aydın’a yumruk atmıştı ve olaydan sonra Zeynel’in sözleşmesi feshedilmişti.), mağdur olan futbolcumuzun mağduriyetini gidererek, kulübümüzün bu konudaki ciddiyetini ve otoritesini gösterdik. Oyuncularımız, bu olayla kendilerini yarı yolda bırakmayacağımızı anladılar. Bu motivasyonla, Pendik maçı için iyi bir yükleme yaptık lige dönüşü gerçekleştirdik. Müsabakanın sonrasında; Mustafa Reşit Akçay ile anlaştık ve bir buçuk sezon, kendisiyle çalıştık. Akçay, takımı hem 2. hem de 1. Lig’de üstüste iki kez play-off oynatarak kulübün adını ve kendi adını Türkiye çapında duyurdu. Kendisine, Linyitspor’a sağladığı katkılardan dolayı teşekkür ederim. Bunun yanında; teknik heyete, futbolcularından masörüne, malzemecisinden yöneticisine,taraftarımıza, maddi ve manevi destek sağlayan herkese teşekkür ederim.
N.M.: 2. Lig’de; adımızı yeni yeni duyurmaya başlasak da Linyitspor, küçümsenen bir takımdı. O dönemde siz neler hissediyordunuz?
M.Ç.: Kulüplerin, tarih içindeki başarıları çok önemlidir. Özellikle üst liglerde oynayan takımlar, ciddi derecede isim yapmışlardır. Bu hisle sahaya çıkan rakip takımlar, elbette bizi küçümsediler. Hemen bir örnek vermek gerekirse; Bank Asya’daki ilk maçımızı Altay ile oynadık ve Altay’ın isminden çekindik. Maçın başlangıcından 10-15 dakika sonra geçince anladık ki aramızda hiç bir fark yoktu. Yeni bir takım olduğumuzdan ve tanınmışlık oranımızın az olmasından dolayı, bilinmeyeni hafife alma psikoloji ile davranan takımlar, hüsrana uğradı. Zirve çıktığımızda herkes bizi anladı ama biz de ciddi boyutta yol almıştık. Ada Stadı, rakiplerin korku çemberi oldu. Geçen sezon da Dumlupınar Stadı, benzeri nitelikte anıldı. Tabii, korkulan takım olmanın da dezavantajlarını yaşamaya başladık. Herkes, sizi çözmeye ve puan kopartmaya çalışıyordu. Böyle olunca da yapmak istediklerinizi gerçekleştirmede bir hayli zorlanıyorsunuz.
N.M.: Sizin ilginç bir hikayeniz var. İlk kez oynadığınız 2. Lig’deyken başkan oldunuz, Rakipleriniz sizi küçümsedi. Ligin başında; takım bocaladı. Tam bazı şeyleri düzelttik derken bu kez benzeri bir senaryoyu Bank Asya’da yaşadınız. Rakipleriniz ve futbol otoriteleri, takımınız için, “ En zayıf halka”, “İlk düşen Linyitspor olur” gibi yorumlarda bulundular. Bank Asya’ya adapte olmak için neler yaptınız?
MUAMMA AYDINLANDI AMA RAKİPLER GEÇ KALDI
M.Ç.: Biz, o duruma “bilinmezlik” dedik. Linyitspor, Bank Asya 1. Lig için bir muamma, kapalı bir kutuydu. İlk haftalardaki kötü sonuçlar, bahsettiğiniz yorumları doğurdu. Muamma aydınlandığı anda da haftalar geçmişti ve biz gene çok önemli bir mesafe katetmiştik. Başarıyla gelen ilgi sonrasında, basında çok fazla yer almanın verdiği etki ile son haftalarda bazılarının ayakları yerden kesildi. Ayaklarımız yerden kesildiği noktada aldığımız sonuçlarla da ayaklarımız tekrar yere değdi.
N.M.: Yani, bir nevi aşırı özgüvenden mi kötü sonuçlar aldık?
M.Ç: Hayır. Bahsettiğim şey bu değil. Sıkça göz önünde olmak, rakiplerin bizi fazlaca araştırmasına ve bize bilenmesine sebep oldu. Ama özgüven konusunda da sorunlar yaşadık. Aşırı güvenin vermiş olduğu olumsuz etkiden söz etmemek de olamaz. Örneğin; deplasmanda oynadığımız bir Samsunspor maçı var ki rakibimiz son yılların en agresif futbolunu oynayarak bizi yendi. Maçın oynanacağı hafta, medyada çıkan haberler dolayısıyla Samsunspor, bizim karşımıza apayrı bir hüviyette çıktı.
BU SENE BEŞİKTAŞ BELKİ DE SENEYE BAŞKA BÜYÜK KULÜPLER
N.M.: Ligin flaş takımı olmanın yanı sıra flaş oyuncular da yetiştirdiniz. Bunun en büyük örneği de Mehmet Akyüz. Mehmet Akyüz’ü pazarlayarak da prestijinizi arttırdınız. Gelişmeler nasıl oldu?
M.Ç.: Sezon başındaki temaslarımızla transfer ettiğimiz Akyüz, hocanımızın da sistemini onun üzerine kurmasıyla kendini gösterdi. Tabiri caizse, tozlu gümüşü parlattık ve Türk futboluna kazandırdık. Akyüz’ün transferiyle, hem kulübümüz kazandı, hem futbolcunun kendisi kazandı, hem Beşiktaş kazandı hem de Türk Futbolu kazanmış oldu. Süper Lig’i baz alırsak, Linyitspor, ilk kez bu lige direkt oyuncu vermiş oldu ama kulübün geçmişine bakarsanız, seneler öncesinde oyuncumuz olan Yalçın Kıldıran’ı da o zamanlar 1. Lig olarak adlandırılan ligde oynayan Kocaelispor’a vermiştik. Bank Asya’nın çok yeni bir takımı olarak hele hele daha önce benzeri bir tecrübeyi yaşamamış bir takım olarak Süper Lig’e futbolcu vermek büyük başarıdır. Kimbilir, belki de Gençlerbirliği’nin meydana getirdiği ekolü, bir Anadolu takımı olarak biz de devam ettiririz.
KULÜBÜN MERKEZE ÇEKİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL
N.M.: Her ne kadar garip bir soru olsa da halkın kendi arasında konuştuğu, “Tesis yetersizliğinden ötürü Süper Lig’e çıkmak istemediler. Bütçe yetersizliğinden ötürü son haftalarda maçlara asılmadılar” gibi yorumların değerlendirmesini nasıl yapacaksınız? Gerçekten, bir kulübün tesis eksikliğinden veya bütçe yetersizliğinden dolayı bir üst ligi istememesi mümkün mü?
M.Ç.: Elbette mümkün değil. Bu tip yorumlar veya haberler, bizi üzüyor. Böylesine düşüncelerin mantıki boyutunu anlayamıyorum. Biz, 7. Haftadan sonra hep yükseldik. Sezon içinde neredeyse hiç düşüş yaşamadık ama takımın düşüşe geçmesi son haftalara denk geldi. Son haftalardaki talihsizliklerden dolayı biz hala Bank Asya’dayız yoksa şu an Süper Lig takımı olarak anılıyor olacaktık. Tabii, talihsiz sonuçların sebeplerini, ara transferde takıma katılan futbolcuların performanlarıyla da ilişkilendirebiliriz. Yedek kulübemizde yer alanlar, sonradan oyuna girip katkıda bulunmakta zorluk çekince, biz de sorunlar yaşadık. Sakatlıklardan ve cezalardan dolayı kara kara düşündük. Bunlara rağmen başarılı bir sezon geçirdik.. Süper Lig’e çıktığınız anda artan gelirleri göz ardı etmeyin. Kısacası, Süper Lig’de para var ve hesaplı kitaplı işler yaparsanız, işinizi yürütürsünüz. Hadi, Süper Lig’den düştük diyelim. Düşseniz bile parayla düşersiniz. Parayla düştüğünüz noktada da bu parayla, Bank asya’da daha büyük işler yaparsınız. Gerçekler böyle iken, bunun aksini düşünmek mantıksızdır. Öyleyse Bank Asya’ya çıkmasaydık ya... 2. Lig’de de “Bank Asya’ya çıkmak istemiyorlarmış” dediler. Eğer o mantıkta olsaydık, amatörden buralara gelmezdik ve derdimiz, sorunumuz da olmazdı.
N.M.: Genel merkezinizin yani TKİ’nin, kulübe katkıları neler?
M.Ç.: Türkiye Kömür İşletmeleri, bizim varlık sebebimizdir. Üzerimizde taşıdığımız kulübe karşı aynî ve nakdî yardımlarını esirgemiyor. Kulüp binamız, personelimiz hep onlara ait. Bu unsurlar, görünmeyen ama büyük avantaj sağlayan destekler.
N.M.: Linyitspor’un, TKİ’ye bir yük oluşturmasından söz edebilir miyiz?
M.Ç.: Hayır. Kulübümüz, kesinlikle TKİ’ye yük olmuyor. TKİ, bizim başarılarımızla gurur duyuyor. Üstelik, kurumun marka değerini arttırıyoruz. Marka bilinirliği oluşturuyoruz. İnsanlar, TKİ’nin ne anlama geldiğini araştırmaya başlıyorlar. Bunların yanında, TKİ’nin diğer müesseselerinde çalışan insanlar da takımın maçlarını takip etmeye başladılar. Onların moral-motivasyonunu da arttırıyoruz. Parasal boyutun yanı sıra manevi anlamda da mutluluk sağlıyoruz.
N.M.: Linyitspor Süper Lig’e çıkarsa, kulübün Ankara’ya taşınacağı ve merkezden yönetileceği dedikodularına ne cevap vereceksiniz?
M.Ç.: Siz dediniz işte. Bunlar tamamiyle dedikodu. Yalan haberin ta kendisi. Linyitspor’un merkezi burasıdır ve burada kalmaya devam edecektir. Belirli kanunlar çerçevesinden kurulmuş bir kulübün başka yere taşınması mümkün değildir. Halkın gönlü rahat olsun.
N.M.: Spor Toto 2. Lig ve Bank Asya 1. Lig’de oynayan Linyitspor’un adı altında sizin isminiz geçiyordu. Ancak, 35. Olağan Genel Kurul’dan sonra görevi bıraktınız. Bunun bir sebebi var mıydı?
M.Ç.: En büyük sebep iş yoğunluğu. Geçen iki sezonda, vazifemi yaptığıma inanıyorum. Kulübümüz, kurumsal bir yapıya sahip. İnsanlar değişir ama kulübün işleyişi değişmez.
N.M.: Linyitspor, geçen iki sezonda; Türkiye’de neleri değiştirdi?
M:Ç.: Öncelikle; Linyitspor, Anadolu’nun bilinmeyen bir köşesinde bulunan, ismi pek duyurulamamış bir ilçeden çıkan bir efsanedir. ‘Anadolu Futbolu’ adına örnek gösterilebilecek en iyi takımlardan biridir. Kulübümüz, Bursaspor’un açtığı yoldan, başka takımların da gidebileceğini göstermiştir. Bunun yanında; disipline edilmiş bütçelerle, aşırı paralar harcamadan, akılcı transferlerle de bu işin yapılabileceğini göstermiştir. Bir de biz, mütevazı bir kulübüz. Açıklamalarımız, davranışlarımız, futbola bakış açımız hep alçak gönüllülükle olmuştur. Başarı da gelince; insanlar şunu gördü ki başkalarıyla çatışmadan, polemiklere girmeden, kendi iç bünyesinde sorunlar yaşamayan, küçük çapta sorunları olsa bile bunları kendi içinde izole eden ve Türkiye’deki maden işçilerinin temel odağında olan bir kulüp olarak başarıyı yakaladık. O insanlar, bu takımda bize ait birşeyler var diyerek bize sempatiyle yaklaştılar.Türkiye’deki tüm işçi sınıfının gözünde, müthiş değer kazandık. Ayrıca, oynadığımız takımların seyircilerine karşı da olumlu yaklaştık.Taraftarımız bütün maçlarda Anadolu insanının sıcaklığını ve misafirperverliğini göstermiştir. Rakip taraftarları da, “Hepiniz Allah’a emanet olun” diye uğurlamışlardır.
N.M.: Peki, yerel basını nasıl buluyorsunuz? Takımın artıları, eksileri olduğu gibi, basının da olumlu ve olumsuz yanları vardır. Yerel basın hakkındaki göüşleriniz nelerdir?
M.Ç.: Bizimle birlikte yerel basın da ivme kazandı. Bizimle birlikte amatörü yazan basın, profesyonelliğe geçişimizle birlikte artık 3. Lig’i yazmaya başladı. 2. Lig’e çıktığımız zaman, onlar da sınıf atladılar. Bank Asya ile birlikte onlar da gelişim gösterdiler. Nasıl ki biz yeni bir lige adapte olurken sorunlar yaşadıysak, onlar da benzeri sorunları yaşadılar. Eleştiri yaparken kalemin ucundan kan mı damlaması lazım yoksa daha yumuşak yazarak takıma katkıda mı bulunabilirim diye irdelemeler de yaptılar. Genel anlamda; medyanın takıma verdiği destek yadsınamaz. Her doğru yazılsın her yazılan doğru olsun ama bazen doğruları yazmak, futbol takımlarına olumlu şeyler getirmiyor.
N.M.: Peki, bundan sonraki futbol yaşantınız nasıl olacak?
M.Ç.: Biliyorsunuz ki ben GLİ Müessese Müdür Yardımcısıyım. Yani başkan olmasam bile Linyitspor, hayatımın bir parçası olmaya devam edecek. Dolayısıyla, kulübün başarısı için her zaman hizmet vermeyi sürdüreceğim. Ancak unutumamalıdır ki yeni başkanımız Zafer Atalay ve yönetim kurulu da başarılı olacaktır ve külübün kurumsal kimliğini korumaya devam edecektir. Biz bir aileyiz. Roller değişebilir ama anlayış ve kurumsal kimlik değişmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder